ROMATOİD ARTRİT

Romatoid Artrit

Kronik seyirli, özellikle küçük eklemleri simetrik olarak tutan ve eklemlerde kalıcı bozukluklar yaratan bir hastalık olup eklem dışında da organlarda tutuluş yaratan bir hastalıktır. Romatoid artrit (RA) terimi ilk kez 1859 yılında Garrod adlı araştırmacı tarafından kullanılmıştır. Hastalığın genel olarak başlangıç yaşı 40-60 yaşlar olarak bilinse de 40’lı yaşlardan önce başlayan vakalarda az sayıda değildir. Vakaların üçte biri de 60 yaştan sonra hastalık başlangıcı gösterir. Hastalık 60 yaşından önceki başlangıç formlarında kadınlarda erkeklere oranla 2-3 kat daha sıklıkla görülür. 60 yaşından sonra ortaya çıkan hastalarda kadın/erkek oranı eşittir. Hastalık tüm toplumda % 1 sıklıkta görülmektedir. Bu hiç de azımsanmayacak bir sıklıktır. Hastalık ilk iki yıl içinde eklemlerde hasara yol açabilen bir hastalıktır. İlk beş yıl içinde %30 iş gücü kaybına neden olmakta ve ortalama yaşam yılını 5-7 yıl kısaltmaktadır. Bu pencereden bakıldığında hastalığın çok erken dönemlerinde hatta daha tanı konar konmaz hastalığın gidişini değiştirici olan ilaçlara (Disease Modifier anti-Rheumatologic Drugs=DMARD denilen ilaçlar) başlamak gerekmektedir.

Hastalık için genetik yatkınlık:

Aile çalışmaları gösteriyor ki RA’ i olan bir kişinin kardeşlerinde bu hastalığa yakalanma riski artmıştır. Dolayısıyla kan bağı olan kişilerde hastalık sıklıkla görülme olasılığına sahiptir. Tek yumurta ikizlerinde % 12-15 birliktelik varken ayrı yumurta ikizlerinde de bu oran % 4 gibi yüksekçedir.

HLA dediğimiz doku tipi çalışmaları göstermiştir ki HLA-DR4 ve HLA-DR1 denilen doku tiplerini taşıyanlarda RA hastalığına yakalanma riski bu doku tiplerini taşımayanlara göre yüksektir. Ancak; şunu belirtmeliyim ki yalnızca bu HLA tiplerinin tetkik olarak istemek ve sonucu pozitif olarak RA bulguları olmayan bir hastada asla RA tanısı koydurmaz.

Hastalığın oluşumundaki diğer faktörler:

Hastalığın oluşumu için net bir faktör tanımlanmamış olup birçok faktör açısından araştırmalar yapılmıştır. Özellikle, enfeksiyon yaratan mikrobik ajanlar açısından oldukça fazla araştırma yapılmıştır. Genetik olarak yatkın kişilerde (yani HLA-DR4 ve HLA-DR1 tipinde doku tipi taşıyanlarda, kan bağı olanlarda RA tanısı almış olan kişilerde vb.) bazı enfeksiyon ajanlarının hastalığı ortaya çıkarabileceğine dair kanıtlar vardır. Aslında RA, başlangıçta mikroplara karşı oluşan kişinin bağışıklık (immünolojik) cevabının, daha sonra da mikroplardaki bazı proteinlerle insan dokularındaki bazı proteinler arasındaki benzerlikler nedeniyle kişinin kendi bağışıklık sistemi hücrelerinin kendi dokularına saldırması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu nedenle, bu hastalık oto-immün hastalıklar dediğimiz grupta incelenir ve belki de özellikle eklem tutuluşu olan en önemli oto-immün hastalıklardan birisidir. Dolayısıyla bu hastalıkta bağışıklık sisteminde bir takım anormallikler vardır. Bu bağışıklık sistemi değişikliklerinden tarihsel olarak en eski saptanmış olanı “Romatoid Faktör (RF)” dür. Bu vücudun kendi antikorlarına (savunma proteinlerine) karşı ürettiği başka bir antikordur (bir otoantikordur). RA’ li hastalar tarandığında bu otoantikorun % 75-80 oranında var olduğu saptanmaktadır. Bu hastalıkta, yüksek düzeyde RF saptanan olgularda hastalığın daha yıkıcı, daha ağır olduğunu biliyoruz; ayrıca yine RF değerlerinin yüksekçe olduğu hastalarda eklem dışı organ tutuluşlarının (kalp, akciğer, merkezi ve çevresel sinirler, göz gibi) da daha sık görüldüğü bir gerçektir.

Hastalık bulguları:

Amerikan Romatoloji Derneği (ARA) tarafından 1987 yılında tekrar gözden geçirilen sınıflama kriterlerine göre hastalık kolayca diğer romatizmal hastalıklardan ayırt edilebilir. Hastalık için yedi tane tanı kriteri tanımlanmıştır. Dört kriterin saptanması ile RA tanısı konulabilir. Bu kriterler kısaca şöyledir:

Sabahları yataktan kalkıldığında 1 saatten fazla süren eklem tutukluğu veya istirahat sonrası katılık,

Elde parmaklarında MKF, PİF denilen eklemler, el bilekleri, dirsekler, dizler, ayak bilekleri ve ayakta MTF denilen eklemlerden en az üçünde birden var olan artrit (eklem iltihabı),

Tutulan eklemlerin simetrik olarak tutulması,

Vücudun her iki yarısında birden aynı zamanda artrit,

Deri altında romatoid nodül denilen nodüllerin saptanması,

Kanda yapılan tetkiklerde RF saptanması,

Radyolojik olarak çekilen filmlerde RA’ e özgü bulguların saptanması.

Eklem dışı organ tutuluşları:

Hastalık özellikle eklemleri tutan bir hastalık gibi görünse de eklem dışı tutuluşlar da hayatı tehdit edebilir. Yorgunluk, hafif ateş gibi bulgular yanında organların zarlarında tutulma, deri altı nodüller, romatoid vaskülit denilen damar tutuluşları, akciğer ve kalp tutuluşları, ayrıca gözde kurulukla giden ikincil hastalıklar görülebilir. Ayrıca çevresel sinirlerde ve beyinde de tutulum olabilir.

Laboratuar tetkilerinde RA için neler yapılabilir?

Daha önce de belirtildiği gibi bu hastalarda % 75-80 sıklığında RF denilen otoantikorlar saptanabilir. Bunun dışında RA’ e özel herhangi bir laboratuar bulgusu yoktur. Hastalığın aktif dönemlerinde sedimentasyon yüksektir, CRP denilen protein yüksektir. Ancak bu her iki tahlil de hastalığa özgül tahliller olmayıp, diğer bir çok hastalıkta da anormal değerler sergileyebilir. Hastalığın kendisine bağlı kansızlık tabloları olabildiği gibi tedavi için kullanılan ilaçlarla da kansızlık gelişebilir.

Radyolojik Tetkikler:

En sık olarak basit ve direkt eklem grafileri kullanılır. Hastalığın erken dönemlerde yumuşak doku şişliği, eklem aralıklarında genişleme, eklem yüzeylerine bakan kemik bölümlerinde kemik erimesi, ilerleyen dönemlerde de eklem yüzlerinde kemik kaybı, eklem aralığının giderek daralması ve eklemlerde şekil bozuklukları görülebilir.

Tedavi:

RA’ de tedavide aşağıdaki hedefler çok önemlidir:

Hastanın ve yakınlarının hastalık hakkında eğitilmesi, tedavi hakkında bilgi verilmesi, tedavi ile oluşabilecek yan etkiler konusunda bilgilendirilmesi,

Hastalık seyrinin kontrol altına alması,

Eklem ve eklem dışı oluşabilecek hasarların önlenmesi,

Tüm bulguların düzeltilmesi ve hastanın yaşamının normale getirilmesi, yaşam kalitesinin düzeltilmesi,

Tedavi ile oluşabilecek olan istenmeyen durumlardan (yan etkilerden) kaçınılması

Tedavi hastadan hastaya değişmekle birlikte ayrıca her ilaçtan farklı hastalar için farklı yanıtlar alınması nedeniyle aslında tedavi hastaya özeldir. Tedavide non-steroid anti inflamatuvar (NSAI) ilaçlar (anti romatizmal ilaçlar), kortizonlar yanında DMARD denilen hastalığın seyrini değiştiren temel etkili ilaçlar da denilen ilaçlar kullanılır.

Unutulmamalıdır ki, hastalar hastalığın tedavisi üstlenen hekimin kontrolünden hiç çıkmamalı, onun belirttiği tedavi ve takip rejimlerini çok sıkı bir şekilde uygulamalı, herhangi bir beklenmeyen durum görüldüğünde hızla hekimine başvurmalıdırlar.

Sağlıklı günler dileğiyle…
Prof. Dr. Cengiz KIRMAZ